2014 Baltık Bisiklet Turu Rusya
Baltık Bisiklet Turu: Almanya’dan, Finlandiya, Rusya, Estonya, Letonya, Litvanya, tekrar Rusya, Polonya’ya uzanıyor.Baltık Denizi’nin kıyısında dönüyor tekerleklerimiz.
Finlandiya’dan sonra Rusya sınırından uzun kuyrukları aşarak geçtik.Yeşil pasaport bundan sonraki her ülke sınırında olacağı gibi burada da uzun bir bekleyişe sebep oldu.Rusya ya girerken herkesin doldurması gereken migrasyon kartımızı da unutmuşuz . Bu migrasyon kartlari , hava deniz , demiryolları ve kara ulaşımı ile gelenlere, Rusya’ya girdikleri noktalarda veriliyor. Bu kart yolda, belde, pansiyondaki görevliler ya da herhangi bir polis tarafından sizden istenebilecek olan belgedir.Yoksa derdinizi dinlemeden sınır dışı bile edilebilirsiniz.
Sınırdan geçtiğimizde hava kararmak üzereydi.Yol kenarındaki güvenlik alanı 20km idare etsede sonrası mıcır denizine döndü.İlerlemek ne mümkün? Yol kenarında bolca yaban mersini satıcısı var yaşlı genç bayanlardan oluşan. Bir kova meyveyi satmak için miydi gün boyu bu bekleyiş? Birinci motelde kalma denememiz başarısızlıkla sonuçlandı .Çünkü migrasyon kartımız yoktu.İkincisine kadar sürdük deli trafikte tırlarla başabaş. Motele yalvar yakar kabul ettirdik kendimizi. Karanlıkta, yakındaki bir kasabaya ulaşmamız tehlikeliydi.En acil ihtiyaç bir haritaydı. Çünkü tabelalar Kiril harfleri ile bezeliydi.Yakındaki bir benzinlikten haritayı alıp odamıza çekildik.Neler yaşayacaktık bakalım bu coğrafyada?
Otoyoldan kaçmak adına girdiğimiz köy yollarında yaşadık aslında biz Rusya’yı.Halk derme çatma kulübelerde, çivit mavisi boyalı, renkli tenekelerle kaplı ahşap evlerde yaşıyor.Yoksulluk göze çarpan,kokudan hissedilen.Oysa ki 1km ilerideki otoyolda daha önce hiç görmediğimiz son model arabalar vızır vızır.
Rusya ve alkol ayrılmaz ikili.Taze süt almak için çiftliğe gider gibi taze bira almak için ellerinde pet şişelerle bar ve restoranlara gidiyorlar.
Rusya’da gıda ucuz ancak konaklama pahalı. Kasabaların yerel pazarlarında kamyon arkalarındaki kasaplar, seçtiğiniz domuz ya da ineğin bacağını oracıkta parçalayıveriyorlar.Taze bira, incik boncuk ve plastik çizmelerde pazarın vazgeçilmezleri.
Şeytan arabasının sihri midir,bilinmez.Rusya’da bir askeri kampta konakladık.Gece karanlığında karşılaştığımız gençler tarafından davet edildik bu alana. Üstleri tarafından azarlanan bu gençler, bizi oradan uzaklaşırtırıp ilerideki göl kıyısına çadır kurmak üzere götürürken, yanımızda duran bir jeepten inen bayana, hazır olda selam çakıp vedalaştılar bizimle. Bu bayan epey rütbeli biri olmalı ki bize bulduğu odaya giderken gördüğümüz onlarca asker selam vermeden geçmedi yanımızdan. Askeri üstte 50 Euroya yaşlı bir teyzenin evinde kaldık. Duvarlarında asılı geyik boynuzları karşıladı bizi önce.6.kata taşındı bütün eşyalar ve bisikletlerimiz.Bitmek bilmeyen top atışı talimleri ve tankların ilerlediği bu üstte kendini şavaş filminde sana tur bisikletçileriydik.Tibet ‘im eğleniyor pencereden etrafa bakıp askeri araçları sayıyordu.
Arkamıza bakmadan kaçarak uzaklaştığımız bu yerden 20 km sonra başladı St.Petersburg‘un bisiklet yolu.Plaj, parklar yürüyüş alanları tırmanış parkurları,güzel oteller,restaurantlar ve yazlık villalar ile bezenmişti sahil yolu. Şehir içindeki kanalların üzerindeki köprülerden geçerek aradığımız otelimizi bulduk. Tekerlerimizin bizi götürdüğü yer Dostoyevski ‘nin bir dönem konakladığı otelmiş.
Turist moduna geçip yol boyu resmine bakıp şekerleme fabrikasına benzettiğimiz, mozaik süslemeleriyle ünlü Yeniden Diriliş Kilisesi’ne doğru koşturduk.Kilise önündeki müzik ziyafetinden sonra beyaz gecelerin tadını çıkarmaya devam ettik. Kızılerililerin yaptığı gösteriyi izlemek St.Petersburg’ta aklımıza gelen en son şeydi.
Bizim deli diye bildiğimiz, Ruslar’ın dahi Çar Petro’sunun yaptırdığı kanallarla oluşturulan, Amsterdam, Venedik ve Paris karması devasa caddeleri ile acayip bir şehir St Petersburg.
Hermitage Müzesi’nin arkasındaki Saray Meydanı’nda dans eden ,yoga yapan keman çalan,paten kayan, bisiklet kullanan onlarca gençle birlikteydik.En çok da jonklörlerin peşinden koşturdu Tibet Çınar.Neva Nehri’nin kıyısından şehri seyre daldık uzun uzun.Biz otele döndüğümüzde saat gece 12 olmasına rağmen hava hala aydınlıktı.
Aylarca burada yaşamış ve sevdiklerimizi geride bırakmış kadar üzüldük bu şehirden ayrılırken.Borch çorbasına (kırmızı pancar çorbası) ve karışık tabelalarına veda edip güvenlik gerekçesiyle çadırda kalamamanın verdiği hüzünle veda ayrılıyoruz Rusya’dan.