Aynı dili paylaşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşır.
İnsanları kalıpları ayırmak, kutulara koymak ve etiketlemek ne kadar kolay günümüzde.
Eğitim sistemi, çevre, ailelerimiz, medya bunu o kadar çok yapıyor ki. Hemşehrim memleket neresi sorusuna, Barış Manço gibi “Bu dünya benim memleket” demek mümkün olmaktan çıkıyor.
Bisiklet yolculuğunda başka insanlara muhtaçsınız. Avrupa’da, özellikle Kuzey ülkelerinde günlük yiyeceği geçtik, su dahi satın alsanız ekonominiz ciddi olarak sarsılır. Bu sebeple biz insanlardan su isteriz. Hatta ısıtmak bizim için az daha zahmetli olduğu için termosumuzu uzatıp sıcak su istediğimiz de olur. Genellikle yollarda bizimkiler gibi çeşmelerde yok avrupa da.
Biz su istemek için genellikle bahçelerinde iş yaparken gördüğümüz, göz göze geldiğimiz, selam verdiğimiz insanlar ile irtibat kuruyoruz. Eve kapanmamış insanları severiz, kimi zaman dükkanının kapısına oturmuş bir esnafı, kimi zaman da bahçelerinde çay keyfi yapan kişiler çıkar karşımıza.
Ama eğer etrafta hiç kimse yoksa, birinin kapısını çalmaktan da çekinmeyiz. Küçüklüğümüzde herhalde hepimizin yaptığı ve o zamanlar nedense çok eğlenceli gelen “zil çalıp kaçma” eylemini hatırlatır bu bize. Çocukluğumuzdakine benzer hınzır bir gülümseme kaplar yüzümüzü. Elbette artık böyle bir şey yapmıyoruz. Ve eğer kapı çalacaksak çok da ısrar etmiyoruz. Hatta zil çalmıyor genellikle kapıyı usulca tıklatıyoruz. Genellikle kapıyı açıp, elimizde mataralarla gören ve herhalde tur sırasında zaten yüzümüze bolca yayılmış olan gülümsememizle karşılaşan herkes, suyumuzu doldurduğu gibi yanında da bir şeyler ikram etmek İhtiyacı duyuyor. Kafamızda kask, römorkumuz ve weehoo ile yüklü develere ve uzun bir kervana benzeyen bisikletlerimiz ayrıca bir aile olmamız her zaman bir sempati yaratıyor. Ayaküstü bir sohbet gelişiyor hemen. Nereden gelip nereye gidiyoruz, kimiz, ne yapıyoruz? Biz suyumuza kavuşuyoruz, onlar da günlerine bu minik sohbetten sonra devam edecekleri için mutlu oluyorlar. Biz seyahatlerimizin yaklaşık yarısını geçirdiğimiz çadır konaklama mekanlarımızın ekserisiyle işte bu şekilde su isteme vasıtasıyla tanışıyoruz.
İnsanları kutulara koymak dış görünüşlerine göre yargılamak gerçekten çok kolay. Biz Tibet Çınar bunu yapmasın, çok küçük yaşta kalıplar dışında düşünmeyi öğrensin diye de yoldayız. Yani bu direkt bilişsel bir amaç değil ama yolculuğun bizim için de bu işe yaradığını zaten gözlemliyoruz. Bu oğlumuz içinde oluyor, görüyoruz, fark ediyoruz. Çünkü her gün verdiğimiz onlarca molada, parklarda, okul bahçelerinde Tibet çınar çok kısa sürede aynı dili konuşamadığı başka çocuklarla oyun oynamaya başlıyor. Çünkü çocukların ön yargıları yok, aynı duyguları paylaşıyorlar, bir şekilde aslında duygunun çoğunu ileten mimikler ve beden dili ile anlaşıyorlar.
Aşağıdaki video insanların dış görünüşleri, statüleri, kimlikleri ne kadar farklı da olsa, yaşadıkları duyguların ne kadar benzer ve ortak noktalarının aslında ne kadar çok olduğunu vurgulamak için Danimarka televizyonu tarafından yapılmış.
https://www.youtube.com/watch?v=Uc-IHZt8Xbo
Bizim çok hoşumuza gitti, sizlerle de paylaşmak istedik. Umarız Dünyada ve Avrupada giderek yükselmekte olan farklılıkları azaltmaya, tek tipleştirmeye ve ötekileştirmeye yönelik fikirler değil, azami müşterekte birleşmemizi sağlayacak hoşgörüyü öne alan görüşler yayılır insanların kalplerinde.
“Hemşehrim memleket neresi?”
Yerleşik bir anne olarak Anne Gezgin’e ayrı bir hayranlığım var:)
Anneler başımızın tacı, gönlümüzün sultanı efendim.