2005 Akdeniz Turu
Nasıl başladık, neden başladık, nereden başladık.
Yolculuk rotamız ana basamakları ile Denizli – Muğla – Antalya olsa da, ana kampımızın yeşil bisiklet olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü Gürsel bey bizim gibi nerede ise şehir içi bisiklet tecrübesi bile olmayan sadece “– eee biz tur yapacağız da ne lazım diye” yaklaşan amatörlere, tecrübesiyle o kadar yardımcı oldu ki , yolculuğumuzun başladığı yer kesinlikle orası.
Bisikletleri Denizli’ye götürmek için 1. Otobüs meydan muharebesini Türk usulü hallediyorum. Tura başlamadan şehir içinde alıştırma yapmamız için 1 haftamız var. Düzenli olarak değil bisiklet hiçbir spor yapmadığımızdan, sabah ve akşamları mesafeyi kademeli olarak çoğaltarak pedallıyoruz. 4. Gün hedefimiz, 35 km mesafedeki doğa harikası Pamukkale. Çok az iniş ve çıkışı olan yolda sabah gidip akşam döneriz diye düşünürken kendimizi hafife aldığımızı anlıyoruz ve öğlen olmadan geri geliyoruz. Gözlerimizde evet evet yapabiliriz duygusu uyanıyor İnci ile. Ertesi gün sabah Denizli’nin güneyindeki tamamı rampa olan Şahintepesi yolundayız. 3 kere dursak ta 8 km rampayı çıkıyoruz. 2 gün daha antrenman ve salı sabahı yoldayız. Direk kıyıdan başlamayı neredeyse hiç düşünmedik. Turumuzda, pek yapılmamış bir bölüm olsun istedik.
1.GÜN DENİZLİ – KALE
Sabah 5 gibi kalkıyoruz yol boyu bu bir kural haline gelmeli, sıcakta performansımız çok düşüyor. Bagajlar ve eşyaların kontrolü ve yerleştirilmesinden sonra bisikletle bir tur atıyoruz ve fazlamız olduğuna karar veriyoruz. Ne çıkarabilirsek çıkarıyoruz vedalaşmalar, bu yaşta bile anne babanın sıkı tembihleri ve yoldayız. Önümüzde Şahintepesi ve Cankurtaran yokuşları var. Yaklaşık 14 km tırmanma şeridi gösteren bir tabela geçiyoruz.
Şahintepesi arka planda Denizli :
2 kısa 2 uzun mola ve 10:00 gibi Cankurtaran geçidindeyiz. Rakım 1200 küsûr, Denizli’nin rakımı 300 olduğuna göre bize göre iyi iş.
Honaz dağının yamaçlarındayız. Artık Akdeniz bölgesinde sayılırız. Yol boyu eksik olmayan pidecilerden ve gözlemecilerden birinde karnımızı doyuruyoruz. Yol konusunda bilgi alıyoruz. İlk duraklarımızdan itibaren klasikleşecek olan ( özelliklede Türk ve eşimle olmamızdan dolayı ) hayret bakışları ,fısıldaşmalar, ufak ufak yaklaşmalar, nereden nereye , kimlerdensin muhabbeti ve dostça başarı dilekleri başlıyor. İlk söz tabi ki “–hello”. Ve yol boyu yapmaktan bıkmadığım espri “–aleyküm hello”. Öğlen sıcağına kalmamak istiyoruz ancak Tavas – Kale arasındaki yolu bilmiyoruz. İlk günümüz ve akşam üstü performansımızı da kestiremiyoruz. Acıpayam sapağından Tavas 16 km kadar. Yol neredeyse düz. Tavas tan hemen önce biraz yükseliyor. tepenin arkası Tavas. Yine acıkmışız otogar civarında güzel bir lokanta buluyoruz. Çok yardımcı oluyorlar. Öğlen sıcağında lokantanın üst katında uyumamız için oda açıyorlar. ( NOT : yol boyu isimleri , km leri, tanıştığımız kişileri vb. kaydettiğim küçük not defterimi hem de son gün düşürdüm bu yüzden durakladığımız küçük yerlerin, köylerin ve yardımsever insanların isimlerini ve bazı ayrıntıları hatırlayamıyorum. İyi ki her gece notları genel olarak kaydettiğim bir defter daha vardı. ) Öğle uykusu ilaç gibi geliyor. Bu 25 km yi sakin sakin gidiyoruz. Bu yaz kimbilir kaç can alan mıcır bizi de epeyce yoruyor. Sürücülerimizde çok dikkat ediyor taş sıçramasın diye ?! 10 km kadar her araba geçişinde kolumuzla yüzümüzü korumaya çalışarak yol alıyoruz. Yol tamamen düz sayılır, kale öğretmen evi 2 odalık bir yer. Bu sefer meslektaşlarımızla aynı sohbet döngüsünü yaşıyoruz. Ufak bir şehir Yol hakkında da bilgi alıyoruz. Muğladan geliş zor gidiş kolaymış , mantıkende öyle olmalı. Bakalım ?Jturu. En büyük nimet olan duş ve ilk gün bitti. Nasıl mutluyuz ! Sanki Fransa bisiklet turundayız. Telefonla aramadığımız kalmıyor.
Toplam yol : 80 km
Toplam süre : 7 saat
2.GÜN KALE – MUGLA ( Ula sapağından Köyceğiz )
5.30 gibi yoldayız. Hatırlayınca yolun bizce en güzel kısmıydı burası. Yol çok tenha, hiç ara vermeyen çam ormanları, sessizlik, sadece ağustos böceklerinin ortalığı çınlatan sesleri. Sadece biz varız. Mantık doğruymuş yol genelde iniş ancak , Gazeller mevkinden sonra kısa molalarımızın uzadığı rampalar başlıyor. 1060 metre Bozoklu beli ve 1010 metrelik Tokuş geçitlerini tırmanıyoruz. Tokuş tan önce öğle yemeği molası ve şarj olmamızı sağlayan öğle uykusu. Sıcak geçti ve yoldayız. Muğla’ya doğru süzülüyoruz.
Haritaya bakarken Inci’nin dikkatini Ula sapağı çekiyor. Muğla’ya 17 km var, yol hep iniyor. Marmaris deki arkadaşlarımızla da haberleşemeyince direk köyceğize inmeye karar veriyoruz. Marmaris – Datça arasını başka bir zamana bırakıyoruz. Muğla- Gökova arasındaki Sakar geçidi de nam salmış bu civarda, yürüyerek bile çıkamazsınız diyorlar. Ula ayrımından dönüyoruz. Başta biraz kıvrılarak çıksakta son 6-7 km sürekli iniyoruz. Yol tamamen boş sayılır. Bu kısa yolu pek kimse bilmiyor. Köyceğiz Marmaris sapağından sola dönüp Köyceğize doğru devam ediyoruz. Bu gün kamp yapacağız, zaten yol boyu ağırlıklarından dolayı kötü kötü baktığım çadırı muhakkak kullanmalıyım yoksa atabilirim. Kamp yeri için önceden aplanladığımız yeri bir türlü bulamıyoruz. Öğle arasını uzun tutup geç çıktık, ve hava da kararıyor. Yol sormak için girdiğimiz, petrol istasyonunda kalmaya karar veriyoruz. Sahipleri ( ailecek oradalar ) çadır için yer ayarlayıp, çorba bile pişiriyorlar. ( büyük şehirde yaşayanlar inanmayacaktır ) Bizden 2 gün önde 4 kişilik bir italyan grup ta burada mola vermiş. Mısıra gidiyorlarmış. Yakalarız biz onları falan diye şakalaşıyoruz.
Toplam yol : 85 km
Toplam süre : 7 saat
3.GÜN KÖYCEĞİZ – FETHİYE
Sabah 5 :30 kalktık. Çadır, matlar vb. toplandı. Zaten bagajları sökmemiştik. Çorbamızı da içtik. 6:00 da yoldayız. Köyceğiz gölü çok güzel sabah sisinin içinde. Ortaca’ya kadar 2 tane rampa var. 3 ve 4 km lik. Birisi Beyobası’ndan sonra ani yükseliyor ama kısa sayılır. Orataca da şehir içinde alışveriş yapıyoruz. Orataca sonrası yol fena değil, Dalaman sapağını geçiyoruz, uçaklar inip kalkıyor. Ne kadar farklı yolculuk ettiğimizi hatırlatıyor bu durum. Jandarma karakolundan sonra 3 km lik bir rampa başlıyor. Burası herhalde Göcek geçididir derken, ileride Göcek beli görünüyor. Ortaca da vakit kaybettiğimizi fark ediyoruz. Göcek 350 rakımlı bir tepe ama yol tam tepenin yamacından sağa sola açılarak döne döne çıkıyor ve rampanın başında tam tepenin altında yukarı doğru bir gökdelene bakarmışsınız gibi oluyor. Aynı yerde tünel inşaatı olması da psikolojinizi bozuyor. Sıcağa kaldık , ve Ortaca dan sonra, yardımsever bir teyze hariç su bulamadık. Göcek bizi zorluyor , 3. günde olmamızın da etkisi olabilir. Arada yürüyoruz ama yol çok dar.
Neredeyse düz bir duvara benzeyen Göcek beli ve tünel inşaatı:
İniş ise inanılmaz keyifli, çok dik olduğundan uzun ve keskin dönüşlü kavisler ile alçalıyor. Durunca arka frenimi ayarlamak zorunda kalıyorum. Biraz sonra deniz görünüyor, artık kıyıdayız diye seviniyoruz. ( Elimizde 3 tane farklı harita olmasına rağmen hiçbirinde Göcek’ten sonra geçit görünmüyor. İnternetten aldığımız bilgilerde ise özellikle Kalkan, Kaş ve Kumluca dan sonra rampalar var. Ukalalıkta yapmak istemem ama karayolları mühendislerini bol bol anıyoruz yol boyu ) Fethiye yolun da çok fazla inşaat var. Zevkli iniş bize unuttursa da hava aslında çok sıcak. Bir ağaç altı bulup uyuyoruz. Yanda kamyonlar kepçeler, toz içinde her yer. Bu sırada bir keçi sürüsü gelmiş yanımıza uyanınca görüyoruz. Fethiye de konaklama yine öğretmenevinde. Çok doyurucu bir yemek yedik, duş ve rahat yatak çok iyi geliyor.
4.GÜN FETHİYE
Sabah 5 de saat çalıyor telaşla kalkıyorum ama bir sn yahu, bu gün tatil hem bize hem de bisikletlere. Bu gün şehir içini ve Ölüdeniz’i gezeceğiz. Bisikletleri bırakacak yer gerekli. ( Halkımızda bisiklet karşıtlığı geni var sanırım. Her yerde problemmiş gibi bakıyorlar. Otobüste olanlar herkesin malumu. Ancak, öğretmen evinde bisikletleri merdivenin altına bile aldıramıyoruz öyle bahçede duruyor. Karşı olduğum şu; 5 tane koca çuval veya devasa bavul getirin hiç problem olmuyor bisiklet deyince sanki tır dorsesinden bahsediyorsun. Anlamak mümkün değil ) Ölüdeniz ve Çalış palajları çok güzel ama Fethiye şehir içi özensiz ve düzensiz büyümüş. Mesela bir Marmaris veya Kemer asla değil. Bir gece daha kalıyoruz. Bu sefer bir pansiyonda. Plajda çadır kurmanın yasak olduğunu öğrendik. Bir eksi not daha Fethiye ye.
5.GÜN FETHİYE
Marmaris de kullanmadığımız bir günlük aramız daha var. Bu günüde tekne turu ile geçiriyoruz. Şehir vasat ama deniz muhteşem. Mavi değil sanki, lâciverte kayan bir koyuluğu var. İnanılmaz ! Yine pansiyondayız. Çadır kurulacak bir adres aldık ancak, hava durumunu dinlememiz çok yerinde oldu. Müthiş bir sağnak yağmur yağdı gece.
6.GÜN FETHİYE
Daha gezilecek çok yer olduğunu öğrenince bir gün daha kalmaya karar veriyoruz. Şaka şaka. Erkenden yoldayız. FETHİYE – KAŞ. Fethiye den çıkarken girdiğimiz yolu kullanıp ana yola çıktık, halbuki çapraz bir yol daha varmış. Çay molasında yolu konuştuğumuz genç ısrarla Antalya’nın 170 km olduğunu iddia ediyor. Bendeki rakam yaklaşık iki katı. Bu kadar fark olması mümkün değil derken. Arabaların buradan Korkuteli ye döndüklerini kıyıdan gitmediklerini anlıyoruz. Eşen’e yaklaşırken hafif yokuşlar var. 2 tane de Eşen’den sonra. Burada sinyal, stop ve korna kabloları birbirine dolaşıyor ve kopuyor. Gündüz bile sürekli yaktığım sinyalim artık yok. Eşen e girip bisikletçi arıyoruz. Elbette ki yok ve saf konumunda olan biziz. Ovaköy yakınlarında çıktıklarınızı inmeye başlıyoruz ama karşıdan müthiş bir rüzgar esiyor. İnişte bile pedala basıyoruz. Düzlükte ise ayağa kalkmamız gerekiyor, paraşüt veya yelken gibi şişiyor üstümüzdekiler, bir de fön rüzgarı gibi acayip sıcak bir rüzgar bu. Patara sapağından sonra yine yol çalışmaları ve Kalkan öncesi Yeşilköy’de mola veriyoruz. Sulu yemek bulmak pek mümkün değil pideye de alıştık artık. Haritalarda hiç bilgi yok saat 9:30 hava erken ısınmaya başladı. 5 km falan bir yolumuz olmalı. Ne yapmalı yerel halka sormalı. 2 kişiye soruyoruz aynen yazıyorum. “–Çıkış var ama genelde iniş diyor bir amca”. Ve diğeri de “–Rampa var ama Eşen çıkışı kadar falandır” diyor. Hadi Kalkan a varalım diye vuruyoruz yola ki, 1 metre bile iniş yok Kalkan görünene kadar. Orman içi çok dar , dik, ve keskin dönüşlü ileriside görünmeyen bir rampalar zinciri. Sürekli sağ sol yapıyor ki bu ne kadar dik olduğunu gösteriyor. Su da azalınca işler iyice zorlaşıyor. İki gün dinlenmekte yaramamış, halbuki o iki günde de yüzgeçlerimiz çıkacak kadar yüzdük. Kalkan görünüyor ama ciddi yorulduk sıcakla beraber. Tamamen rampa deselerdi böyle olmayacaktı. Kalkanda öğle sıcağını geçirecek bir ağaç altı buluyoruz. Şehre inip yiyecek alıyoruz. Kalkan da da turizm cenneti olacak bir durum göremiyoruz. Her yer betonlaşmış. Yol hakkında bilgi alıyoruz ( 5 kişiye sordum ) öğlen sıcağı da geçiyor ve yoldayız. Yolun Kale Muğla arasında ki bölümünden sonra en güzel yeri burası. Rüzgar da arkamızda. Sağımız sürekli deniz, rüzgardan dolayı bol dalgalı km. lerce köpük köpük. İkimizde de iyi ki bu işi yapıyoruz duygusu doruklarda. Eşimin ısrarı ile, bisikletleri jandarmaya bırakıp, uzun merdivenleri inip Kaputaş ta yüzme molası veriyoruz.
Bir yerde resimlerini görürseniz gözünüzde 100 kat güzelini canlandırın. Bu yolun inşaatında tam bu noktada hayatını kaybedenler olmuş tam bu noktada. Öyle dalga var ki 5 . denememizde dalganın bizi kıyıya fırlatmasından kurtulabiliyoruz. Muhteşem bir köpük banyosu. Kaş’a doğru kamp yapacak yerler var. Ancak pansiyon parası istiyorlar ve bizde az daha gidip Kaş içinde uygun bir pansiyon buluyoruz. Sahibi dün dalışta vurgun yemiş, biraz topallıyor ucuz atlattığını söylüyor. Her işin bir tehlikesi var. Kalkan Kaş arasında yol çok dar ve bazı yerlerde tersten gitme pahasına sağdaki uçurumlardan uzak durduk. Özellikle koyların iç virajlarında sürücüler çok dikkatsiz olabiliyor. Burada onlarca adı konmamış Kaputaş var aslında. Kaş çok şirin bir yer. Akşam kısaca turluyoruz.
Km. tabelası altında güneşten korunup soluklandığımız bir an:
7.GÜN KAŞ – FİNİKE
Kaş çıkışı haritalarda olmayan , ancak herkesin bahsederken bize acıyarak baktığı 8 km lik bir çıkış var. Hemen şehir içinden başlıyor ve zorlu görünüyor. Erkenden çıkmaya başlıyoruz, kısa ve uzun molalar veriyoruz. Rampanın yarısında seyir terasları var panoramik manzaralı. Tripod getirmediğime üzülüyorum
Kaş çıkışı 8 km rampa:
Bazı yerlerde açıyı yakalamak mümkün olmuyor. Buradaki elektrik dağıtım binasının önünde koşarak geliyor genç bir arkadaş tabi ki hemen hello. Kahvaltıya çağırıyorlar. Kahvaltıyı yeni yaptık ama yolda su yok. Geçen yıl Hollanda lı bir grup durmuş burada 8 kişilermiş. Hepsine kahvaltı vermişler tesislerde. Ağullu mevkine kadar sürekli çıkıyorsunuz. Dedikleri kadar varmış. 4 kere durduk 2 kerede yürüdük ayaklarımız açılsın diye. Kyanea antik kenti sapağında inişlerin başladığı yerde köylüler gelen geçen yolcular serinlesin diye soğuk su koymuşlar ve çardak yapmışlar . Öğlen sıcağını burada geçiriyoruz. İnişlerden sonra bazı rampalar var ama Kaş çıkışı kadar sert değil.
Kale ye ( Demre ) yaklaşırken yolun Likya yolu ile kesiştiği bazı yerler var. Burada yürüyüş parkurları oluşturulmuş. Yürüyerek gezmek te fena olmaz hani. Kale yi tepeden görünce şok oluyor insan. Burası tam bir sera denizi, hatta okyanusu. Tamamı bembeyaz bir ova. Tepeden iniş müthiş eğlenceli, rüzgarda yardımcı oluyor. Tersine doğru gittiğimi düşünüyorum da . Ters rüzgar ve rampa aynı anda hiç denk gelmedi bize, çok zorlayacağını sanıyorum. İnişte Çayağzı mevki çok çok güzel. Finike’nin çok geniş bir plajı şahane bir denizi var. Plajda kamp kurarız derken, babacan bir taksici plajda jandarma izin vermez dedi. Kumluca’ya devam ederken. DSİ kampı çıktı karşımıza. Çok ta ucuz ve herkes çok yardımseverdi.
GÜN FİNİKE KEMER
Sabah 5:30 da sıcak su bile hazırladılar. Kumluca’ya kadar dümdüz bir yol var. Kumluca da çorba molası ve yol hakkında bilgi alıyoruz. Ve çok sevinçli haberler yok. Yol da rampalar var. Sol dizimde zonklamayla birlikte ağrı başladı , krem sürüyorum. ayrıca eşimin de benim de dirseklerimiz ağrıyor. Boynuzları daha çok kullanmaya başlıyoruz. Yorucu çıkışlardan sonra Olimpos sapağındayız. Phaselis e girmeye karar veriyoruz ama şimdi keşke Olimposa da girseydik diyoruz. Hatta acizane tavsiyem, Kumluca dan Beykonak’ a dönüp kıyıdan Olimpos yapıp ana yola çıkmak. Bir dahakine artık. Phaselis’i anlatmak imkansız gidin görün. Koyları izleye izleye devam ediyoruz yolumuza. Kemer i ilk kez görüyorum ve işte diyorum turizm şehri; herşey çok planlı. Sandığımızdan daha az kamp yaptık o yüzden kamp yapacak yer arıyoruz. 1- 2 yanlış yönlendirmeden sonra taksiciler doğru tarif ediyorlar. Bu taksicilere yol sorma işi aklımda bulunmalı hep. Bu gün yolumuz rampalı ama kısaydı Kemer’e erken varıyoruz. Çadırımızı kurup denizin keyfine varıyoruz.
9.GÜN KEMER
Bir gün daha Kemer deyiz. Minibüsle Antalya’yı da geçip Köprülü Kanyon’a raftinge gidiyoruz , hem yarın geçeceğimiz yolu da görmüş olduk.
10.GÜN KEMER – ANTALYA
Kötü haber, rafting deki soğuk sudan dolayı sanırım midemi üşüttüm ve feci derecede su kaybediyorum.
Antalya girişi:
Bu durumun psikolojime yansımasını engellemeye çalışıyorum, eşime fark ettirmiyorum ama sancı çeker hale geldim. İstediğimiz zaman çıkamadık yola. Çıkmamayı da düşündük. Son gün ha gayret. Su takviyesi, eczane arayıp ilaç falan da bulunca az çok düzeldim. Dün meyve ağırlıklı beslenmemizin de etkisi oldu sanırım. Yolda buna da çok dikkat etmek gerekiyor. Daha sık mola vererek devam ediyoruz, Kargıcak vb. adını hatırlayamadığım müthiş plajlar var yolda. Burada birkaç tünel var. Biz tünellerde bisiklet solda kalacak şekilde yürümeyi tercih ettik. Yol arada hafif yükseliyor ama rampa falan sayılmaz bunlar. Ve Antalya tabelası. Geride kalan yaklaşık 750 km. Yorgunluk , karın ağrısı hepsi geçti. Az sonra Konyaaltı plajındayız.Burada yılların bisikletçisi Tayyar abi ile karşılaşıyoruz. Bu sene bizle ters yönde 8 kişi halinde Finike Marmaris ( caretta ) turu yapmışlar. Antalya şehir içinde turluyoruz. Kale içine gidiyoruz.
İçimizde devam etmek var, bundan sonrası daha kolay zaten. Ancak Formula 1 yarışlarında görevliyim ve tarih yaklaşıyor. Otobüs biletlerini bayiden alıyoruz, ama otogara kadar gitmeliyiz, servisin bizi bisikletlerle alacağını düşünmek saflık olur. Otogarda yoğun bir kalabalık, bisikletleri bagaja verilecek hale getirmemizi izliyor. 2. otobüs mücadelesini de kazanıyoruz. Ama bu sefer duygu sömürüsü yaparak. Yayla yolundan 4 saatte Denizli’deyiz. Otobüste sürekli uyuyoruz. Çünkü artık araçla yolculukta görülecek bir şeyler olduğuna inanmıyoruz. Şimdiden Akdeniz’in devamını ( Antalya – İskenderun )ve Karadeniz’i planlamaya başladık. Şehir içinde de kullanacağız artık bisikletlerimizi. Yol boyu selam veren , korna çalan, yardım teklif eden ve özellikle bu yolculuğu benimle paylaşan eşime teşekkür ederim.
İnci – Soner Sarıhan