Bisikletle Köln
/
İsviçre Alpleri’nden doğan ve Rotterdam da denize dökülen Ren Nehri’nin kıyısındaki Köln şehri ile buluştuk bu yıl. Nehir boyunca bisiklet yolları aralıksız devam ediyor. Şehir merkezine yaklaştıkça bisiklet yollarının yanıbaşında dizili çocuk parkları, kafeler karşılıyor bizi önce. Uzaklardan görülen katedral biz yaklaştıkça daha da heybetli hale geliyor. Bisikletlerimiz, Ren nehri ve Hohenzollern Köprüsü’nün yanı başında gökyüzüne uzanan Köln Katedrali, aynı karede gördüklerimiz arasına giriyor. Fotoğraf ve park molasının ardından pedal çevirmeye devam.
Hohenzollern Köprüsü 1907 de Ren Nehri üzerinden katedrale geçiş köprüsü olarak yapılmış ilk olarak. Şimdi ise Almanya’nın en yoğun demiryolu köprüsü. Bir günde 1200 tren geçiyormuş üzerinden dile kolay. Tibet Çınar hangisine bakacağını şaşırdı ve dakikalarca bıkmadan izledi geçen trenleri. Gece boyunca da trenleri izlemek gibi bir istekte bulununca köprüden ayrılamayacağımızı anladık. Üstüne köprüdeki aşk kilitleri de eklenince Köln’deki en çok zamanı bu köprüye ayırmış olduk. Köprü bir nevi dilek ağacı görevi üstlenmiş. Kilitler o kadar çok ki, köprünün statiğini dahi tehlikeye düşürecek duruma gelmiş. Bu yüzden yakın zamanda hepsinin kaldırılması planlanıyor. Yaya trafiğinin oldukça yoğun olduğu bu köprüden yüksüz bisikletlerle geçmek basit ancak, bizim ki gibi bir kervan ile sürerek geçmek ne mümkün. Yürüye yürüye bisikletlerimiz ellerimizde manzaranın tadını çıkartarak vardık Kölner Dom’a.
https://www.youtube.com/watch?v=eSxu_XBNmHw&feature=youtu.be
Köln Katedrali, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilerek koruma altına alınmış. İnşaatına 1248 yılında başlanıp, 1880 yılında bitirilmiş. Çanlarından birisi tam 24 ton ağırlığında. Katedralin bulunduğu yerde 4. Yy da inşa edilen bir Roma tapınağı varmış. Bu yüzden önemi daha da büyük. Katedralin yüksekliği 144,5 metre ve kulelerinden birine 510 basamağı arşınlayarak çıkıp şehir seyredilebiliyor. Biz bu seferlik katedralin içini gezmek ile yetindik.
Meydanda uzun uzun bu eşsiz yapıyı seyrettikten sonra trafiğe kapalı olan Hohe Str. ye doğru yol aldık. İkinci Dünya Savaşı’nda şehrin çok büyük bir bölümü yok olmuş. Bu yüzden kent yeniden inşa edilmiş. Bu cadde tamamen alışveriş için düzenlenmiş bir cadde ve bizim ilgimizi çeken tek yer; Köln kolonyalarının satıldığı küçük bir dükkan. Köln’ün İngilizcedeki karşılığı Cologne. Türkçe anlamı ise kolonya. Göç eden Türkler uzun süre Kolonya demişler bu şehrin adına.Artık çok popüler olmasa da Köln kolonyası burada alınası şeyler arasında. Bu kalabalık caddeden ayrılıp Ren Nehri kıyısına varıyoruz. Nehir boyunca renkli boncuklar gibi dizilmiş tarihi evlerin çoğu şu anda otel yada restoran olarak kullanılmakta. Aralarındaki dar sokaklardan süzülüp eski kent meydanına varıyoruz.
Akşam karanlığı bastırmaya başlayınca Delta Bisikle’tin Köln’deki adresi olan Geobike’a doğru basıyoruz pedallara. Yoldaşlarımız bakıma alınacak ve birkaç parçası onarılacak. Biz de çay, kahve eşliğinde sohbetlere dalacağız elbette.
Ertesi sabah erkenden çıktığımız Köln turunda, önce şehri seyre dalmak için Köln Triangle Panaroma’nın 29. Katına çıkıyoruz. Tibet Çınar trenleri biz ise Ren ve Köln ikilisini seyre dalıyoruz. Ren Nehri kenarında ilerleyen bisikletlilere de selam vermeyi unutmuyoruz. Köln’deki bisikletler şehir trafiğinin yüzde 16’sını oluşturuyormuş. Tek yön sokaklara, ters yönden girebilen tek araç olmasından dolayı şehir içi kullanımı da oldukça fazla bisikletin.
Ren Nehri’nin iki yakası 8 köprü ile bağlanmış ve bunlardan ikisi demir yolu köprüsü. Bunlardan biri olan Deutzer Köprüsü’nde gün batımını seyredip kalacağımız yere doğru yol alıyoruz. Yol üzerinde gördüğümüz bisikletle çekilen karavanın yanında uzun bir mola veriyoruz.Tibet Çınar altını üstünü, sağını solunu uzun uzun inceliyor.
Rahat bir uykunun ardından güneşle birlikte uyanıyoruz. Ren Nehri’nin kıyısında şehre veda edip ayrılmaya karar vermişken bir sürpriz ile karşılaşıyoruz. Çikolata Müzesi, çocukla Köln de gezilecek yerler listesinin üst sıralarında olmasına rağmen biz yola devam ediyoruz. Alp Dağları bizi bekler ne de olsa.