Tuna Nehri Bisiklet Turu (Tuttlingen-Viyana)
/
Tuna Nehri,Almanya’nın Donaueschingen Kasabası’nda, Kara Orman’ın ruhundan doğup Avusturya,Slovakya,Macaristan,Hırvatistan,Sırbistan,Romanya ve Bulgaristan’dan geçip Karadeniz ile buluşuyor.Geçtiği her ülkeye bereket saçıyor. Nehir boyunca uzanan bisiklet yolları, bisiklet turcularının cirit attığı bölgelerden. 9 yaşındaki torununun ardında pedal basan dedeye, en küçüğü 6aylık, 4 çocuklu 2 köpekli geniş aileye, özel yapım römorkunda engelli yavrusunu çeken anneye ya da 30-40 kişilik guruplara aynı gün içinde rastlamak mümkün.
Almanya ve Avusturya’da, Tuna nehri boyunca onlarca pansiyon, otel ve kamping var. Yol haritalarının, broşürlerin bini bir para. Her şey bisiklet kullanıcılarının mutluluğu ve daha çok bisiklet kullanmaları için düşünülmüş. Hal böyle olunca bazı bölgelerdeki bisikletli yoğunluğu Taksim’i aratmıyor. Kimileri hafta sonu çadırını, uyku tulumunu, sosisini, birasını yüklemiş, yakındaki kampinge kadar sürerken, kimileri bir hafta ya da on günlük tur organizasyonlarına katılıyor. Bisikletler, heybeler, kalınacak yer, her şey dahil tam pansiyon yani. Bizim gibi uzun yol turcuları ise taşıdıkları deve yükünden belli oluyor.
2011 temmuzunda, Berlin’den başladığımız turumuzda, Tuna Nehri ile buluştuk. “Minik Gezgin Yolda Büyümek” adlı kitabımızda da anlattığımız gibi Tuna‘yı oğlumuz gibi bir bebek olarak karşılayıp, Budapeşte’de yağız bir delikanlı olarak uğurladık. Ayaklarımızı soktuğumuz küçücük bir dereden, içinde gemilerin yüzdüğü derin bir nehire dönüştü yol boyu. İşte, Tuna Nehri ile yoldaşlığımızın 1. Bölümü;
Tuttlingen’den ayrılıp, tren raylarının ve anayolların kah altından, kah üstünden geçerek bisiklet yollarının güvenli kollarına bırakıyoruz kendimizi. Bisiklet yolu, Tuna Nehri’nin bir sağına bir soluna geçerek dans ediyor bisikletçilerle. Köprü geçişlerinde Tibet basıyor mutluluk nağralarını. Tuna kenarında ıslanmak Top10 listesinde. Çizmeler çekilir arada da balık avlanır eldeki küçük sopayla. Tuna ve Tibet iki sıkı dost olup çıktılar daha tanışır tanışmaz.
Biz kaynağından,(Donaueschingen) 35km uzakta birleşiyoruz Tuna Nehri ile. Kıvrıla kıvrıla ilerliyoruz onunla. Sigmaringen Kalesi, yaklaştıkça devleşiyor. Ortaçağ mimarisiyle yapılan bu dev kalenin Hohenzoller ailesine ait olduğunu bilmek ve içindeki yaşamı hayal etmek çok kolay değil.www.schloss-sigmaringen.de adresinden ziyaret saatlerini öğrenmek mümkün.Ne de olsa bir ailenin sıcacık yuvası ve ha deyince girilemez.1893 yılındaki yangında zarar görse de hala tüm görkemiyle ayakta. Akşamı geçirdiğimiz kampingteki öğrenci grubundan bahsediyoruz yol boyu. 8 ile 15 yaş arasındaki en az30 çocuk öğretmenleriyle birlikte gelmişlerdi kampa. Onlarca ağaç arasına kurulmuş tırmanış parkurunda birer örümcek gibiydi hepsi. Tımanıştan sonra onları bekleyen kanolarına binip Tuna’ya attılar kendilerini.
Mengen yakınlarında bisiklet yolu Tuna’dan ayrılıyor yine. Bisiklet yollarının amaçlarından biri de yerel halka maddi anlamda katkı sağlamaktır. Bu sebepledir ki ne kadar köy kasaba varsa içinden geçilir. Nehirden uzaklaşıp tekrar yaklaşıyoruz sık sık. Mengen’den 5km sonra Naturpark Obere Donau’ya girince asfalt, otomobil kelimeleri zihnimizden silinip yerine ağaç ve toprak kokusunun verdiği haz yerleşiyor. Karşılaştığımız turcularla bile sessizce selamlaşıyoruz oradaki huzuru bozmamak adına. Munderkingen’den ayrılıp göletler arasında,küçük köprülerden geçerek Ulm’e varıyoruz.
Ulm’den sonra Baden Württenberg Eyaleti’nden çıkıp Bayern Eyaleti’ne girmiş olacağız. Albert Einstein’in doğum yeri olan Ulm, 2.Dünya Savaşı’nda en çok hasar gören şehirlerden biri. Burayı dünyaca ünlü kılan yapı, Gotik mimari tarzında yapılmış, en yüksek merkezi kubbeye sahip Ulm Katedrali.
https://www.youtube.com/watch?v=U3WeBwi3q78&feature=youtu.be
Bir yanımızda Tuna diğer yanımızda Alpler. Buna Donauwörth sokakları da eklenince, ben kimim,nasıl bir yerdeyim deyip pedala daha bir yavaş basıyoruz sihir bozulmasın diye.Romantik Bisiklet Rota’sı diye anılan bir bölgedeyiz nasıl olsa.
Bad Gögging yakınlarında konakladığımız kamp alanında, karavanlarında oturanların çoğu orta yaşın üstündeydi. Bu bölge kaplıcalarıyla ünlü bir bölge olması sebebiyle yaş ortalaması epeyce yüksek. Kaplıca otellerinin arasında pedal basıyoruz birkaç saaat. Kamp yerinde yere serdiğimiz Tuna haritası bize yol gösteriyor. Köylerin çıkışlarında bulunan çilek dükkanlarının kapalı olması bizim yiğit oğlanı kızdırıyor. Geçtiğimiz yerlerdeki evlerin bahçeleri biz çocuklular için seyirlik.
Tuna Nehri’nin 180 derecelik bir kavisle kıvrıldığı Weltenburg turist kaynıyor. Japon veletleriyle kaynaşan Tibet kuzumuza,üstünde ne varsa ıslatma molası vermeden olmuyor. Dev kayaları yarıp giden Tuna’yı ve oğlumuzu aynı karede izliyoruz dakikalarca. Oradan uzaklaşmamızı istemeyen gps, Kelheim yakınlarında bizi dolandırıp duruyor. Sonunda buluyoruz Regensburg yönüne giden yolu.
Regensburg’a gelmeden önce karıştırdığımız internet sayfalarındaki en ilginç bilgi Neşeli Türkler Caddesi(Fröhlice Türken Strabe)’nin olmasıydı.Viyana Kuşatması sırasında esir düşen Türkler’i anmak için bu ismi vermişler.
Almanların bira düşkünlüğünü bilmeyen yoktur elbette ama, Bavarialı’lar beyaz birayı daha çok tüketiyorlar.Regensburg’ta en eski bira üretim bölgesi.Kıymetli bir bölge velhasılı.Tabii bira sevenlerce. Yol boyu ne olduklarını uzun süre çözemediğimiz, Jack ve Fasulye Ağacı’ndaki gibi göklere uzanan bitkilerin Şerbetçi otu olduğunu öğreniyoruz burada.
Regensburg’ta, Tuna Nehri üzerindeki Steinerne Köprüsü, 1146 yılında yapılmasına rağmen hala sapasağlam ayakta. Etrafta gezinen modern kıyafetli Almanlar olmasa köprü,zaman makinesine dönüşecek sanki.
Köprüde durup nehir kıyısında serilmiş yatanları, kitap okuyup piknik yapanları izliyoruz. Takım elbisesinin kırışacağına aldırmadan çimenlere serilmek, çocuklukta aşılanan bir değer mi? Bu bizim hijyenik gençlerimizde niye yok?” dedik ister istemez. Şehirden ayrıldığımızda tepelerin üzerinde kurulu olan Walhalla karşıladı bizi.Devlet büyüklerinin,sanatçıların ve bilim insanlarının heykellerinin olduğu bu yapıya uzunca bir merdiveni aşarak ulaşılıyor.
Wört’ü geçip ilerlediğimizde Naturpark Bayern Wald’a girince bilgilendirme tabelaları sık sık karşımıza çıkıyor. Doğal yaşam alanı olan bu bölgedeki uçan,yüzen,toprakta yaşayan her canlıya ait bilgi tabelaları yol boyu bize eşlik ediyor. Wörth dışında kaldığımız otelde bizim yakışıklı prens, kafasını kapıya çarptığı için epeyce ağlıyor.
Güneş panellerinin, çiftliklerin yanından geçerek ilerleyen bisiklet yolu bizi Passau’ya götürüyor. Şehir girişleri hep sorunludur. Bu Almanya olsa da, Hollanda olsa da farketmez. Römork köprü geçişlerinde ittiriliyor bolca.
Ilz,Inn ve Tuna birleşiyor Passau’da. Özel bir yer burası. Şehir tarihinde yanmış yıkılmış,yok olmuş defalarca. Buna rağmen sağlam kalanlarla bile çok etkileyici. Şehrin yanıbaşındaki Tuna’ya bir sürü seyahet gemileri demir atmış durumda. Bu sebeple Luitpold Köprüsü’nde iğne atsan yere düşmüyor. Denedikte söylüyoruz.Taş döşeli sokaklarında gezinip karnımızı doyuruyoruz. Üç nehrin birleştiği burunda,Tibet parkta arkadaşları ile oynarken biz de uzunca manzarayı izliyoruz. Üç nehir bir can oluyor akıyor kilometreler boyunca.
Passau’dan çıktıktan sonra kaldığımız Çiftlik evi, “ Ömür geçirilecek mekanlar” listesine, rahatlıkla yazılabilecek güzellikte. Erlau’daki evimiz,”Zum Eldhof Gasthof”.
Avusturya topraklarına geçsekte bisklet yolu kesintisiz devam ediyor.Avusturya(Österreich) yolları taştan sen çıkardın Tuna bizi baştan deyip basıyoruz pedallara. Top10 listesi her gün tekrarlanıyor Tibet için. Nehirde yüzmece, ormanda çamurlanmaca, sopayla balık tumaca, gezi tekneleriyle yarışıp kaptan amcaya bağırmaca, geçtiğimiz her köydeki parkta oynamaca, römorkta tuvalet kağıdını parçalamaca….
Linz’den önceki Schlögen ‘de feribotla karşıya geçiriliyor bisiklet turcuları. Nehir burada aradaki tepecik olmasa aynı yöne doğru akacak neredeyse. S şeklini alıp akmaya devam ediyor. Bisiklet yolu ise nehrin karşısında. Burası karavancıların ve bisikletçilerin kamp kurmayı tercih ettikleri bir bölge.Bu bizim iki tekerler ve Tibet için farklı bir tecrübe oluyor.
https://www.youtube.com/watch?v=7jXH_C01j3k
1700’lerden beri altın aranmaya hala devam edilen Linz mola noktalarının en iyisi.Sarı renkli tur treni Tibet’in gözdesi oldu. Binmek istemesiyle oradan kaçarcasına uzaklaşmak aynı saniyeler için vuku buldu.
Avusturya toprakları Tuna kızdığında hep sular altında kalmış tarih boyunca.Sel baskınlarını önlemek için yapılan set çalışmaları, bisiklet turcularını dayanışmaya itmiş burada. Herkes karşıdan gelene ya da mola yerindeki turculara, yolun açık olup olmadığını soruyor.
Baumgartenberg’te 2002 yılında çiftliğini ve her şeyini sular altında bırakan Metin’in evinde kalıyoruz. Yol, hikayesini yazıyor yine bizim için. Melk’in dar sokakları arasında ilerlerken karşımıza çıkan bisiklet müzesi Tibet Çınar’ın sürprizi oluyor. Bisiklet kültürün burada neden geliştiğini bir kez daha anlıyoruz. Tırmanışlar ve inişler sonunda, bisiklet yolu bizi kamp alanına ulaştırıyor. Makedonyalı bir ailenin işlettiği kamp alanına çadırımızı kurup Tibet’le, gün batımını, nehir ve üzerinde dizilmiş gemileri izliyoruz.
https://www.youtube.com/watch?v=esZU2Ao_NuI&feature=youtu.be
Avusturya’daki rotamızı kaleler, şatolar üzüm bağları süslüyor.
Tulln, Viyanalılar’ın yazlık mekanı. Tuna, sel baskınını önleme setinin üzerindeki bisikletçiler ve iki katlı birbirinden şirin yazlık evler. Uçaktan bakıldığında Viyana’ya kadar görülecek manzara bu. Evler 4 ana direk üzerine oturtulmuş. Altları boş ve üst katlarında oturuluyor. Kiminde tekne, kiminde karavan hepsinin önünde bir seyahat aracı var. Hepsinde ortak olan tek araçsa bisiklet elbette.
Yolda tanıştığımız Birezilyalı turcularla sohbet ederk pedallıyoruz. Bisiklet yolları duble, sürücüler saygılı ne de olsa. Viyana’ya yaklaştıkça pedal çevirenler artıyor. Şehrin merkezine ilerlemek için köprüler, demiryolları aşılıyor. Sonunda vardığınız şehir ise tüm emeğinize değiyor. HOŞBULDUK VİYANA.
Tutlingen-Alstadt-Beuron-Gtenstein-Sigmaringen-60km
Sigmaringen-Scheer-Mengen-Munderkingen-Ehingen-70km
Ehingen-Erbech-Ulm-Günzburg-60km
Günzburg-Gündelfungen-Höch Stadt-Donauwörth-70km
Donauwörth-Markxheim-Neuburg-İngolstadt-60km
İngolstadt-Pförring-Bad Gögging-Weltenburg-Kelheim-55km
Kelheim-Regensburg—Wörth-70km
Wörth-bogen-Deggendorf-60km
Degerndorf-Vilshoffen-Passau-55km
Passau-Aschah an der Donau-80km
Aschah an der Donau-Linz-Baumgartenberg-90km
Baumgartenberg-Grein-İps-Pöchlarn-Melk-80km
Melk-Krems Donau-Tulln-Viyana-120km
www.donau-radweg. adresi , valizini alıp Almanya’ya uçup, tam pansiyon bisiklet turu yapmak isteyenleri harekete geçirir umarım.
NOT: Bu yazı, 2011 yılında,oğlumuz Tibet Çınar henüz 2 yaşındayken, Almanya, İsviçre, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti’ni kapsayan 3486 kilometrelik bisiklet yolculuğumuzun kısa bir bölümünü içerir. Yolculuğun kahramanları ise anne, baba ve oğuldur.
merhabalar yazınızı merakla okudum siz tam pansiyon turla mı gittiniz kendiniz turladı iseniz sizden ricam bende15 yaşındakı kızım ile bu yaz tur yapmak istiyoruz kaldıgınız kamp isimleri turunuzu süresi toplam malıyetini haritayı neren temin ettiniz kısacası tum yararlı bilgileri bana mail atatarsanız sevinirim cesaretinizden dolayı sizleri kutluyorum
Merhaba,
Almanya’da ve özellikle bu bölgede paket turlar yapan, her günü planlanmış tur organizasyonları bulmak mümkün. Biz böyle bir tur kullanmadık. Bölgedeki her bir şehirde hatta bazı köylerde dahi bulunan turizm irtibat bürolarından, internetten, köy girişlerindeki turizm panolarından harita temin etmek çok kolay. Bölgede yüzlerce kamp var, yol üzerinde tabelaları mevcut, google earth de aratarak bulabileceğiniz kamp sayısı da çok fazla. Bu konuda bir sıkıntı yok. Maliyet ise tamamen sizin tarzınıza bağlı, nerede kalıp, ne yediğiniz, neler satın aldığınız ile ilgili. Biz kamp mutfağı taşıdığımız için kendi yemeğimizi yapıyoruz. Ortalama 40 – 120 euro arasında değişir günlük olarak. Kamplar 15, pansiyonlar 70 den başlıyor. Üstüne kendi yemek harcamalarınızı ekleyin.
Umarım aynı cesareti gösterirsiniz.
Teşekkürler, sevgiler…