Bisikletle Almanya- Danimarka- İsveç Turu (Vol2)
/Dünya’nın en mutlu insanlarının yaşadığı Danimarka’yı geçiyoruz güneyden kuzeye hem de tam ortasından. Niyetimiz en başta Kuzey Denizi kıyısından ilerlemekti ama, rüzgarlar bizi rotamızdan saptırıyor. Eurovelo 3 rotasını takip etmeye çalışıyoruz.
Almanya’yı geride bırakıp Danimarka’ya Tonder’e ait küçük bir köyden giriyoruz. Kim derdi ki, Danimarka’ya Kopenhag havaalanından ya da şehirlerarası bir otobandan değil de, bahçesinde kuzuların otladığı minik köy evlerinin olduğu masal gibi bir yerden gireceğimizi.
Kamp yerini önceden araştırdığımızdan kolayca bulup hemen yerleşiyoruz. Sizde gideceğiniz ülkelerin yerel sitelerinden kampinglere bakarak önceden plan yapabilirsiniz. Danimarka için kamplara buradan bakabilirsiniz. Kasabalarda, köylerde dolanmak, orada yaşayanları izlemek yolculuğumuzun bir parçası olduğundan hemen keşfe çıkıyoruz. Kamp alanında çocuk seslerinin çok olduğu yöne koşuyor hemen bizim oğlan. Aşmışlar bu Dan’lar kampta hem çocuklar hem de büyükler için kapalı yüzme havuzu var. Orada yüzen çocuklardan geliyormuş sesler. Kapanma saati yakın olduğundan sabaha erteliyoruz yüzme işini. Bizim oğlan basıyor sevinç çığlığını. Havuzdan uzaklaşırken gördüğümüz dev satranç taşlarıyla oynuyoruz birazda. Biz yakındaki köye varana kadar havada iyice kararıyor. Güneşle, köyün yanındaki gölün kenarından vedalaşıyoruz ve çadırımıza dönüyoruz.
Sabah uyanınca havuz keyfi ve kahvaltının ardından düşüyoruz yollara. Kamptaki traktörden inip bizimle gelmek zor geliyor bizim oğlana.
Önceki gün geçip gittiğimiz Almanya sınırında kısa bir fotoğraf molası veriyoruz.
Daha sonra meşhur Danimarka bisiklet yollarını test etmeye koyuluyoruz. İlk günden her türde yolu deneyimliyoruz. Seçtiğimiz rota sayesinde köy, orman, tarla, çakıl, cillop asfalt ne varsa bir günde hepsi çıkıyor karşımıza. Hepsi akıp gidiyor tekerleklerimizin altından. Yol değil, yolcu önemli ne de olsa. Keyif almaktan vazgeçecek, hep bahane üretip duracak, kuzumuzla çıktığımız böyle anlamlı bir yolculuğa mutsuzluk katacak tipler değiliz. Hindistan, Pakistan’dahi gördü bu yolcular zamanında ne de olsa.
Bisiklet yolu tabelaları, işaretlemeler yeteri kadar mevcut. Ülke içindeki yerel rotalar ve uluslararası yolları gösteren tabelalar yan yana. Ülkeye ait 11 farklı rota var. Bu rotalar ile ilgili genel bilgiler için buraya, bu yolların haritası için buraya, ve Danimarka Bisiklet Federasyonunun sitesine bakabilirsiniz.
Kasabanın birinde ilkokula denk geliyoruz. Olamaz böyle bir güzellik. Eski çizmelerin içine ekilmiş rengarenk çiçekler karşılıyor önce bizi ardından her sınıfa ait özel minik sebze bahçeleri. Okul kapalı ama pencerelere yapışıp içeriyi izlemekten kimse alamıyor bizi. Çeşitlilik var içeride, sıra sıra asılmış resimler ve ip gibi dizilmiş masalar yok bizdeki gibi. Oyuncaklar, kağıtlar kalemler her yerde, ait oldukları özel bölüm yok, el altında hepsi. Tibet’in oynadığı okul bahçesinin büyük kısmı kum. Tırmanma, kayma sallanmaya dair alanlar sepiştirilmiş bahçenin her köşesine. Saatlerimizi geçiriyoruz bu okulda ve hayallerle yollara düşüyoruz yeniden.
Abel yakınlarında, Danimarkanın ortasında develer, albino kangurular göreceğimiz aklımızın ucundan geçmezdi. Meraklı bir çiftçi gezdiği ülkelerden toplamış bu hayvanları. Gözü gibi koruyor. Kendi çocuklarından bahseder gibi mutlulukla anlatıyor bize onların hikayelerini. Devesinin adı, Alibaba. Bisküviye bayılıyor. Tibet Çınar’la besledik tüm hayvanları. Ayrıca çiftlikteki çok sayıdaki köpek ile de bol bol oynadık. Bu eğlenceli molanın ardından düştük yine yollara.
İskandinavya’nın korsan ve tüccar kavmi Vikinglere dair özel etkinliklerin yapıldığı bir yere geliyoruz. Jels, bir çok etkinliğe ev sahipliği yapan bir şehir. Bisiklet yolu üzerinde yüzlerce yıllık, geleneksel mimari de, birbirine geçen tahtalar ile yapılmış ahşap bir Viking evi de çıkıyor karşımıza. Temmuz ayında iki hafta boyunca Viking oyunları da düzenleniyormuş yakındaki gölün etrafında. İncelemek isteyenler buradan bakabilirler.
Kıyıdan uzaklaştığımız için kamp işareti görmek zorlaşıyor. Kasabanın biride geniş bahçesi olan bir evin kapısını çalıyoruz. Çadır kurmak istediğimizi söylüyoruz. Hay hay deyip banyo ve tuvaletin yerini gösteriyorlar hemen. Bizden önce çok kişi çalmış kapılarını. Hatta, tuttukları bir ziyaretçi defterleri dahi var bu ailenin. Bizden de rica ediyorlar yazmamız için. Yazmaz mıyız hiç. Biz çadırı kurarken, Tibet’te yeni arkadaşlarıyla futbol oynamaya başlıyor. Evin köpeği de bizim oğlanı pek seviyor ve gün batana kadar ayrılmıyor yanımızdan.
Sabah gürültüyle uyanıyoruz. Dev bir tarım aleti biçerdöver. Modern tarımın dibine vurmuş bir millet daha. Yollara sığmayan bu makinalarından günde birkaç tane görüyoruz. Tibet pek memnun bu durumdan. Sabah ki gürültüden biraz korksa da yaklaşıyor sonra yanına. Çiftliğin sahipleri de alıyor oturtuyor direksiyonun başına bizim oğlanı. Ağzı kulaklarında mest bizim oğlan yine. Bu ailenin mütevazi küçük bir evi var. Çiftçilikle geçiniyorlar belli. Garajlarını açıp gösterdi amca bey. Koca bir tekne ve yanında yavrusu hazır bekliyor garajda. Aletler makinalar yığınla. Zengin ülke üreticisinin yaşam kalitesinden belli olur ya, bunlar aşmış hakkaten. Sularımızı doldurup düşüyoruz yine yollara.
Küçük kasabalardan geçiyoruz. Herşey ortada, çalınır,kaybolur korkusu yok. Evlerini de, yeni yaptırsalar bile eskisinin modelinden yaptırıyorlar. Aslını korumak en büyük öncelikleri.
Denizle buluştuğumuz, önemli bir liman olan Jevla civarında dağlık bir rotaya dalıyoruz. Bu seferde bisikletler bize biniyor. Danimarka bisiklet yolları muhteşemmiş gerçekten de. Bisikletleri saçma sapan eğimlerde toprak yolda itiyoruz yukarı doğru. Tibet Çınar’da yardımcı oluyor.
Yorulduğumuz bir günün sonunda kalacak yer arıyoruz yine. Öyle, tarla arasına izinsiz çadır kurmak pek hoş karşılanmıyor. İzin almak şart o yüzden. 25 yaşlarında bir genç açıyor çaldığımız kapıyı. Böyleyken böyle deyip anlatıyoruz. O da gidip içerideki yaşlılara soruyor ve çadır kuracağımız alanı, suyun ve elektiriğin yerini gösterip birazda çiftliği gezdiriyor. Sonra da arabalara doluşup yemeğe gidiyorlar. Biz de başlıyoruz yemek yapmaya. Tibet’te atları izledikten sonra kuruyor tezgahı oracığa. Her şey yolunda olması gerektiği gibi koşturmacasız, sakin. Yemeğin ardından bulaşık işide tamam ki değmeyin keyfimize. Modern yaşamlarımızda pek fark etmesek de, hayatın kaynağı olan suyun önemi bu tür yolculuklarda daha çok hissediliyor.
Skanderburg yakınlarında harika manzaralara tanıklık ediyoruz. Gün boyu iniş çıkışlar devam ediyor. Yokuşlar zorlasa da vardığımız yerde gördüklerimiz, yaşadıklarımız tüm yorgunluğu alıp götürecek cinsten. Kuzu bir sarılsa tüm ağrılar uçup gidiyor zaten.
Tertemiz, bembeyaz boyalı, önünde gülleri olan bir evin kapısını çalıp sahibini öpmemek için kendimi zor tutuyorum. Bu güzelliği bizimle paylaştığı için teşekkür etmek istiyorum. Turcu kafası başka oluyor, şükredecek, ohbe diyecek çok şey üretiyor insan kendine.
Bu ülkenin bisiklet yollarının toplamı 12.000km. Sürücüleri de çok saygılı ayrıca. Bisiklet yolu olmayan köy yollarından ilerlerken araçlar öyle dikkatli ki kıyamayıp, geçmeleri için kenarda beklediğimiz bile oluyor. Beklemesek 10 km boyunca arkadan takip edecekler neredeyse. Yollarda bikinisiyle köyden köye giden bir kız görmek de, 70 yaşında yol bisikletini topuklayan bir çift görmek de mümkün. Hele okul öğrencileri öyle tatlı sürüyorlar ki tarlaların arasından evlerine giderken. Ne güzel tedirgin olmadan, korkmadan pedal çevirmek.
Geceyi geçirdiğimiz başka bir çiftlikte ise anne ve 1 yaşındaki kızı karşılıyor bizi. Evleri eski, atadan kalmış belli. Bahçede kalacağımız yeri gösterip eve davet ediyor. Kuzey ülkelerinde, eve girer girmez koca çizmeler ve paltolar karşılar sizi. Yaz kış orada durur onlar. Görünce bir üşüme gelir insana. Çocuk oyuncakları evin her yanındadır mesela. Bizdeki gibi oyuncak çocuk odasında kalır gibi saçma bir kural yoktur. Salon, rahat ve post serilmiş birkaç koltuktan ibarettir sadece. Mutfakta he şey elinin altındadır genelde. Karışık olsa da bir süre sonra alışılır. Kaldığımız bahçelerin sahipleri banyoyu, mutfağı kullanmamıza izin verirler genellikle. Endişesiz adamlar, herkese güveniyorlar ya o yüzden. Kazları kümese kapatmaya, kuzuları beslemeye yardım ediyoruz bu çiftlikte de. Akşam, baba işten aracıyla gelince, bize de bir tabak karpuz getiriyor tanışma vesilesi ile. Yemekten sonra banyolarında, dişlerimizi fırçalayıp, onlara da iyi uykular deyip yatıyoruz. Sabah fotoğraf ve vedalaşma faslından sonra yollardayız yine. Köyler, kasabalar, tarlalar, çiftlikler aşıyoruz, molalar veriyoruz, koşuyoruz, oynuyoruz, patikalarda keşiflere çıkıyoruz. Tibet Çınar o kadar çok şeye dokunuyor ve deneyimliyor ki, bitmesini hiç istemiyoruz bu yolculuğun.
Hammel’e varmadan önce bir market görüp giriyoruz. Atıştırmalık heybemizde eksikler var ve yoğurt çekiyor canımız bir de dondurma. Römorkumuzun arkasında dalgalanan bayrağımızı gören bir aile, eve gitmekten vazgeçip bizi almak için takip etmiş. Şehrin biraz dışında yanımıza yanaşıyorlar.Davet ediyorlar hayatlarına. Kayseri mantısı yapacaklarmış ailece. Çaylar, kahveler ,sohbetler şahane. Tibet ise kendi yaşıtı olan kız arkadaşıyla oyunlar oynuyor. Uzun yıllardır Danimarka’da yaşayan bu aileyle tanışmak, bisklet turumuzda unutamayacaklarımız arasında ilk sıralarda. Kırk yıllık dostlar arasına yenileri ekleniyor. Vedalaşıp yola devam etme vakti geldiğinde, Türkiye’de yeniden buluşma sözü alıyoruz. Mantı da kestik ya bisiklet turunda. Danimarkaya hangi araçla, turla gelirsen gel bunları yaşayamazsın.
Kullanılmayan bisikletlerin, bisiklet dostu şehirlerdeki en büyük sorun olduğunu okumuştum bir yazıda. Buradaki köylerde de ikinci el bisikletler evlerin önünde. Aile deki fertlere ait bisikletlerin üzerinde uçuşan kağıtlara fiyatları iliştirilivermiş, yanında da çim biçme makinası, evde fazla olan alet edevat eklenmiş, “Ben kullanmıyorum, başkalarının işine yarar belki.” mantığı çok yaygın.
Kıyıya yaklaştıkça kamp tabelaları çoğalıyor, plajlar kalabalıklaşıyor. Trafikte aynı oranda artıyor. Kamp alanlarının yanından geçip gitsek de oyun parklarını es geçemiyoruz. Kocaman bir balon gibi duran yuvarlak trambolinde, kahkahaları patlatıyoruz Tibet balıyla. Harcanan kalorileri yerine koymak için, gün boyu yiyor da yiyor bizimki.
Danimarka’da son günümüzde, yüzümüzde, gönlümüzde bir gülümseme asılı kalıyor. Rotamız biraz sapa olsa da ruhumuz yön buluyor Danimarka’da. Danimarka’nın en ucuna varıyoruz. Buradan karşıya İsveç’e geçeceğiz.
Frederikshaun’dan bineceğiz gemiye. Bilet işlerini halledince, gecenin ilerleyen saatlerinde kalkacak gemimizi beklemeye başlıyoruz. Kervanımızı, bir çocuk parkının yanına park ediyoruz elbette. Gemide ocak kuramayacağımız için yumurtalarımızı kaynatıyoruz şimdiden. Akşam yemeğimizi de burada yiyoruz.
Gemi kalkış saati yaklaşınca pozitif ayrımcılıktan faydalanıp kuruluyoruz bisikletlerimizle en öne. 1 numarada biz varız. Biz gemiye binip, en sona ulaşıncaya kadar arkamızdaki araçlar hareket bile etmiyor. Tüm dikkatler bizim kervanda. Weehoo, römork ve bizim yükler, bakmak istemeyeni de baktıracak cinsten. Çocukla bisiklet turu, bisikletin krallığında bile dikkat çekici bir faaliyet hala.
Gemide zaman uyuyarak geçiyor, sabaha karşı varıyoruz İsveç’in Göteborg şehrine. Hava çok serin. Şehre doğru gitmek yerine liman dahilinde bulunan bir çeşit bekleme yerine yerleşiyoruz. Elbette bu saatte kimsecikler yok. İçerideki otomatik makinede kahve var iyi ki. Sabahın olmasını bekliyoruz. Isınıp, biraz uyuyup, güneşe de ”Hoş geldin” diyoruz. Yeni günle birlikte limandan çıkmak için kapıya doğru ilerliyoruz. Fakat kapı kapalı ve görevliler, bu saatte gemi olmadığını, bizim nereden çıktığımızı soruyor da soruyor. Bu bir kaç saat içinde vardiya değiştiği için bizim kim olduğumuz, nereden geldiğimiz hemen anlaşılmıyor. Telsizler çalışıyor, telefonlar ediliyor. Sonunda ikna ediyoruz görevlileri. İsveç “Selam olsun sana. Oğlumla biz geldik.”
Not: Bu yazı 2013 yılında Tibet Çınar 4 yaşındayken yaptığımız, Almanya Hamburg’tan başlayan, Danimarka ve İsveç’i de içine alan bisiklet turumuzun ikinci bölümüdür. Birinci bölüm burada.
Muhtesem bir gezi postu olmus,tebrik ediyorum sizi…Cok isterdim ayni deneyimleri yasamayi…
Pfingstferien de Danimarka ya gitmeyi düsündügümden karsima ciktiniz,biz trenle cikacagiz yola mecburen:)) Nürnberg` ten selam ve sevgiler…
Merhaba, güzel sözleriniz için teşekkürler.
Bir gün de bisikletle olur inşallah. Gitmenin her hali güzel.
Nünberg’ten geçmedik henüz. Bir gün geleceğiz. 🙂